Karanlıklar
Karanlıklar çökerken yavaşça kuytulara
Bir sihirli besteyi söyler bana bu anlar
Her şey kendi kendine dalınca uykulara
Bir başka muammâdır duyulan o yankılar.
Karanlıkla güzeldir baharım, yazım, kışım
Daha da mânâlaşır karanlıkla göz yaşım
Karanlıklar sırdaşım, karanlıklar yoldaşım
Karanlıklar her aşkım, sevdiğim karanlıklar.
İthaf
( Ahmet Haşim’in mısrâılarını tamamlayan bu şiirimi sahibine ithâf ediyorum. )
"Bir kuş düşünür bu bahçelerde
altın tüyü sonbahara uygun"
İnleyip duruyor hep kederde
Zîrâ, o hâlâ bahara vurgun.
Rûhundadır mâzînin lezzeti
Çekip sîneye her bir mihneti
Beklemede, çaresiz, rıhleti
Gözleri dalgın, gönlü pek yorgun...
“Bir kuş düşünür bu bahçelerde
altın tüyü sonbahara uygun”.
Rıhlet
Kışın ilk lodosları alırken dallarından
Hazandan arda kalan sararmış yaprakları
Ve bir devrini daha kapatıyorken zaman
Gönül bir daha duyar ıztırâbı, gamları.
Derindir bu teessür, inceden sızlar durur
Lâkin her şey fânidir, tek tesellisi budur
O rıhlet oldu diye sanma ki unutulur
Yâd edilir dem be dem güzel hatıraları.
Hatırlayış
Hep hâtıralarda dolanır gönül
Makamdan makama gezinir gibi
Mâzîde yaşanmış o kadar anı
Sisler arasından sezilir gibi
Geldikçe hatıra geçen o demler
Birbiri ardınca dizilir gibi
Yasemenler, güller şimdi nerede?
Yürekte yaralar ezilir gibi.
Dinliyorken Ruhunla
Dinliyorken rûhunla udu, tanbûru, ney’i,
Aralarsın yavaşça o sihirli perdeyi.
Geriye dönüyorken zamanlar yaprak yaprak
Görür gibi olursun yaşanan debdebeyi
Sanki, bir gezi başlar o güzelim Boğaz’da
Yalılardan sanırsın her bir ayrı nağmeyi
Hayâlince, kurulur yer yer saz meclisleri
Ve icrâ etmekteler hep birlikte besteyi
Dinliyorken rûhunla udu, kanûnu ney’i
Yaşarsın yeni baştan geçen o efsâneyi.
Meyhaneci Resül
Bir zaman bir meyhane vardı Yenikapı’da
Üç, beş kirli masası, beş, on sandalyesiyle
Sahibi de içerdi gelen müşterisiyle
Ayık gezmiyordu hiç, Resûl idi adı da.
Her gün aynı sîmâlar oraya gelen, giden
Mezeleri: Izgara, maydanozu bol köfte,
Yanında domatesi, biberiyle birlikte.
Görürdük içeriyi alçak penceresinden.
Bir gün duyduk ki Resûl kapatmış meyhâneyi
Görünmedi epeyce, kayboldu ortalıktan
Yine bir gün duyduk ki hidâyet gelmiş Hakk’tan
Hiç içmiyormuş artık, unutmuş o şişeyi.
O zamandan beridir şimdi câmide her gün
Beş vaktini kılıyor aralıksız, ön safta
İçindeki mutluluk yüzüne yansımakta
Rûhundaki sükûnet büyümekte gün be gün.
Bursa'yı Ziyaret
Sevgisi içimizde her dem büyüyen maya
Bir gün yine yolumuz düştü güzel Bursa’ya
Çeken bizi buraya hava mı, yoksa su mu?
Acep, gönül ehline muhabbet duygusu mu?
Kendimce ben dolaştım mutlulukla her yanı
Dilimde, Tanpınar’ın o “Bursa’da Zaman”ı
Bazân biraz su içtim bir câmi çeşmesinde
Ve bazân da dinlendim bir çınar gölgesinde
Her yer inceden ince, her yer bir tarih ağı
Yansıtıyor sessizce güzelim altın çağı
Câmiler, bedesteni, o hanlar ve hamamlar
Efsûnlu günlerini geçirmiş bir zamanlar
Geziyorken böylece bu şehri adım adım
Asırlar gerisinde eski günlere vardım.
Altmış okka kılıcı, bir geyik üzerinde
İşte, Geyikli Baba Bursa’nın ilk fethinde
Heybetiyle durmakta Yıldırım Bâyezîd Hân
Bir müşkili çözüyor yanında Emir Sultan
Somuncu Baba’ya bak, mekânları aşmada
O, üç ayrı kapıda bir bir vedalaşmada...
Kaybolurken varlığım mâzînin nefesiyle
Tekrar bu güne döndüm ezanların sesiyle
Gönlümce ben dolaştım, gönlümle ben dopdolu
Saatlerce gezindim, bıkmadan onca yolu.
Sabah Namazından Çıkan İhtiyarlar
İçlerinde bir huzûr, yüzlerinde mutluluk,
Billûr akışlar ile pırıl pırıl rûhları.
Saçlarda oldukça ak, oldukça beniz soluk,
Kiminin beli çökmüş, kiminin omuzları.
Yığılırlar hep birden mescidin kapısına
Mahallenin bir avuç nûr yüzlü ihtiyarı.
Kırılmış tesbih gibi, her birisi bir yana
Yollanırlar sessizce, dalarak kaybolurlar,
Ağır aksak adımla, sabahın loşluğuna...
Sevincini duyarak bir güne kavuşmanın.
Salkım Çiçekleri
Bir hoş edâ ile endâm gösterir
Mevsimle birlikte görünen peri
Gözlere ayrı bir letâfet verir
Yansırken etrâfa eflâtûn feri
Baktıkça bakılır, o ne zarâfet
Gizliden gizliye büyüler seni
Yenice serpilmiş, sanki bir âfet
Râyiha neşreder o nâzik teni
Tüllere bürünmüş, süzülür durur,
Gelinler misâli, durur yerinde
Bazân da nâzenîn rakkase olur
Ürperip, raks eder bahar yelinde.
Gül Fantezisi
Mağrûr diye anıldı hep kitaplarda
Bî vefâdır diyerek hüküm verdiler
Bileni de konuştu, bilmeyeni de
Sû-i zânn’da bulunup günâh derdiler.
Oysa ki, yansımıştır kalbinin rengi
Kıpkızıl goncalar da sevdâ bilirler
Süzülüp, dudağında toplanan yaşa
Nedense bu insanlar şebnem dediler.